ZAMANDA YOLCULUK ZAMANI-11

Bölüm 11:

“Eyvah! Bu Nasıl Bir Dünya”

Suhan görevliyi nereden tanıdığını düşünürken Oğuz, ablasına dönerek:

“Abla, elmas o elmas. İstanbul’da çöpte bulmuşlar, önce bir kaşıkçı üç kaşık karşılığında satın almış, sonra kuyumcuya, kuyumcu paşaya derken padişah fermanıyla saraya getirilmiş. Burada da kesilerek son halini almış. Altın renginde, oval, armuda benziyor. Çevresinde iki sıra 49 tane elmas var. 17 gramdan fazla ağırlıkta. Bazıları Fransız Napolyon’un annesinin olduğunu, ondan da Osmanlı paşası Tepedelenli Ali Paşa’nın aldığını söylerler ama gerçek bu şekilde değildir. Paşanın olsa saraya gelmezdi zaten.”

Asya yüzü kıpkırmızı olmuş bir halde:

“Neyse ne. Hadi gezelim de görelim.”

Deyince görevlinin eşliğinde Topkapı sarayını dolaşırlar. Tüm müzede aydınlatma hiçbir ışık kaynağı kullanılmadan sağlanmış olup, yine herhangi bir elektronik cihaz kullanılmadan sesli yardımlar ile karşılaşırlar. Tavanda veya duvarlarda ne bir lamba, ne de bir ışık anahtarı bulunmamaktadır. Ortamsa güneş ışığıyla aydınlatılmış gibi aydınlık ve ferahtır.

Müzeden çıkacakları zaman Suhan görevliye:

“Abi, cep telefonlarımız yanımızda değil de. Bizimkileri nereden arayabilirim acaba?”

Diye sorar. Adam tuhaf bir yüz ifadesiyle:

“Karşıda iletişim kulübeleri var. Oradan halledebilirsiniz.”

Der.

Beşli grup hızlı bir şekilde karşıya geçmek isterler. Yolda görünen herhangi bir araç falan yoktur. Suhan karşıya geçmek için adımını yola atar atmaz görünmeyen bir el tarafından geriye doğru itilir.

‘Lütfen kurallara uyalım. Geçiş izniniz otuz saniye sonra başlayacaktır.’

Diye bir ses duyulur. Lakin sesin kaynağına yönelik çevrelerinde ne bir trafik ışığı, ne hopörlora benzer bir şey yoktur. Birazdan önlerinden taksiye benzer bir araç geçer. Aytunç aracın alt tarafını göstererek arkadaşlarına bakar. Araç tekerleksiz ve yarım metre kadar havada hareket etmektedir. Aracı kullanan hiç kimse de yoktur. Sadece yolcular etrafı seyretmekte, kendi aralarında sohbet etmektedirler.

Araç geçince Suhan yola inip karşıya hızlı bir şekilde yürür. Alper korkmuş bir halde Oğuz ve Aytunç’un arasına girip onlarla hareket eder.

Yanyana dizilmiş kulübelerin önüne gelip dururlar. Kulübenin üstünde kapı, düğme, kulp ve benzeri bir şey yoktur. Suhan sağa sola bakınırken kulübenin kapısı açılır. ‘Lütfen içeri giriniz.’ Diye bir ses duyulur. Suhan içeri girip etrafına bakınmaya başlar. Düğmeler, ekran veya başka bir iletişim yolu arar.

‘Hüseyin oğlu Suhan! Yapmak istediğiniz şeyi söyleyiniz.’

Diye bir ses duyulur. Suhan etrafına bakınarak:

“Annemi aramak istiyorum. Nasıl arayacağım yardımcı olur musunuz?”

Karşısındaki duvarda sarı ışık haleleri arasında annesinin görüntüsü belirir. ‘Yasemin hanım aranıyor. Size ait sistemde ödeme aracı bulunmadığından karşı tarafın kabul etmesiyle görüşmeniz sağlanacak.’

Derken Suhan’ın annesinin sesi duyulur.

“Suhan! Oğlum nerdesin sen kaç gündür?”

Annesinin 80 yaşını aşmış görüntüsüyle karşılaşan Suhan Bir an duraksar. Sonra kendini toparlayarak:

“Anne nerdesiniz? Millet nerde?”

Annesi gözlerini kısarak:

“Evdeyiz oğlum nerde olacaz. Asıl sen nerdesin yine? Sakallarını mı kestin gözüme bi farklı göründün?”

“Nasıl gelecem oraya?”

“Oğlum yine mi? Ödemeyi ben yaparım. Sen taksiye binip konumu gir.”

Suhan ‘Tamam’ diyerek kulübenin dışına atar kendini. Arkadaşları dışarıda beklemektedirler. Hepsi de ‘Ne oldu?’ der gibi Suhan’ın yüzüne bakmaktadırlar.

“Teknoloji çok ilerlemiş arkadaşlar. Uyum sağlamak için çok şey öğrenmemiz lazım. Ve anlatacak birini bulmalıyız.”

Suhan susmuş düşünürken Oğuz gülümseyerek:

“Aslında herşeyi rahatlıkla konuşacağımız birileri var. Bize ancak onlar yardımcı olabilirler.”

Der. Asya yorgun başını Aytunç’un omzuna yaslayarak:

“Kimmiş onlar? Hemen gitsek iyi olacak.”

Oğuz başını biraz öne eğerek:

“Bu biraz riskli arkadaşlar. Kendimizle konuşmaya gideceğiz. Gelecekteki bizle konuşacağız. Mesela Suhan’ı görmeye gidelim. Annesiyle de konuştuğu için bu zamanda hala yaşıyor olmalı.”

Suhan’ın yüzünde acaip bir sırıtma görülür. Hem gülüp hem yürüyerek:

“Tam benlik işler. Hadi hemen bir taksi bulup gidelim.”

Uçan taksilerin bulunduğu kapalı otopark benzeri alana doğru ilerlerler. Turnike benzeri dar bir girişten sırayla girmeye başlarlar. Sıra ilerledikçe ‘Olumlu, geçiniz.’ Şeklinde bir ses duyulur. Sıra Alper’e gelmiştir ki ‘Olumsuz, yaşayan bir kişiye ait parmak izi, retina, yüz tespiti yapılamadı.” Şeklinde bir uyarıyla karşılaşırlar. Alper’e kapı açılmaz. Nerden çıktığı anlaşılmayan iki kişi gelerek;

“Ne oluyor burada? Kardeşim kayıtlarda görünmüyorsun. Dur bakalım hele.”

Diyerek silaha benzer bir aletle yaklaşırlar. Hemen arkasında duran Aytunç elini kaldırarak:

“Durun yahu. Bizim amca oğludur bu. Şehre yeni geliyor köyden. Bırakın geçelim de işimize bakalım.”

Diyerek adamları durdurur.

“Öyleyse kayıt oluşturalım da bir daha sorun yaşanmasın.”

Adamlardan biri elindeki cihazla Alper’in göz, yüz fotoğraflarını çeker. Parmak izlerini alır.

‘Ana adı? Baba adı? Doğum yeri?’

‘Gülkız, Gökhan, Kadıköy…’

Kayıt tamamlandı onayını alınca içeri girerler. En yakındaki taksiye yaklaşırlar. Taksinin ışıkları açılıp yarım metre kadar yükselir. Suhan ve Aytunç ön tarafa binerler. Diğerleri arkaya yerleşirler. ‘Gideceğimiz konum bilgisini ya da şahıs adını giriniz.’

Şeklinde bir ses duyulur. Suhan hemen:

“Hüseyin oğlu Suhan Akıcı.”

Der. Takside ekranda Suhan’ın yaşlanmış bir görüntüsü belirir. Bir konum haritası açılır ve taksi hareket etmeye başlar.

-Bölüm Sonu-

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment